Eğitim İş Denizli Şube Başkanı Namık Kemal Aydoğan 2023-2024 eğitim-öğretim yılının ilk dönem eğitimini değerlendirdi.
Eğitim İş Denizli Şube Başkanı Namık Kemal Aydoğan yazıla basın açıklamasında; “2023-2024 eğitim-öğretim yılının ilk döneminde eğitim, AKP iktidarının gericileştirme ve piyasacı politikalarına hız vermesi ve yaşanan ekonomik krizle birlikte tam anlamıyla can çekişmiştir. Eğitimde AKP iktidarının yarattığı ve yıllardır çözüm iradesi gösterilmediği için kronikleşen sorunlar büyümüş ve bu sorunlara yenileri eklenmiştir.
2023-2024 eğitim-öğretim yılının ilk döneminde yaşananlara başlıklar halinde bakacak olursak:
• Gereksinim duyulan sayıda derslik ve okul (yine) inşa edilmedi. Büyükşehirlerde bile yüzlerce okula birkaç okulu dolduracak sayıda öğrenci sıkıştırıldı. Eğitim vardiyalı ve daha niteliksiz hale getirildi.
• Okul içinden okul çıkarma sihirbazlığıyla ikili ve taşımalı eğitim garabetleri, kalabalık sınıflarda eğitim sorunu devam etti. Çocuklarımız sabah ışıklar açılacak kadar karanlık, birçok yerde 50-60 kişilik kalabalık sınıflarda, uykusuz ders dinlemeye, akşamın geç saatlerinde evlerine dönmeye mahkum edildi.
• 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullaşma oranı ilkokullarda yüzde 99.57 iken, 2022-2023 eğitim öğretim yılında bu oran yüzde 93,85’e düşmüştür. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yüzde 99.61 olarak gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise yüzde 93,82’ye geriledi. Bu rakamlar, çocukların eğitim hakkından mahrum bırakıldığını ortaya koydu.
• 6 Şubat depremleri nedeniyle bölgede eğitim öğretim aksadı. Yıkılan okul sayısının yarısı kadar okul inşaatına bile başlanamadı. Öğrenciler ve eğitim emekçileri yarı şantiye sayılabilecek binalarda ders işledi.
• Eğitim Anayasal bir hak olmasına ve beslenme, barınma, ulaşım gibi hizmetler de bu hakkın ayrılmaz parçaları olmasına rağmen, çocuklarımız bu ihtiyaçlarını ancak ailelerinin olanakları ölçüsünde giderebilir hale geldi.
• Onca skandala rağmen dernek/vakıf maskesi takmış tarikatlar eğitimde cirit atmaya devam etti. Bakan Tekin, bu yapılarla protokol yapmaya devam edeceklerini söyleyerek, laik eğitimin ve Cumhuriyet’in düşmanı olan gerici yapılarla işbirliği yaptığını ve yapacağını açıkça ilan etti.
• ÇEDES projesi kapsamında, “manevi danışman” adı altında eğitim bilimi ve pedagojik yeterliliği olmayan imam, vaiz, din hizmetleri uzmanlarının, okul ve okul dışında çocuklarımızla bir araya getirildi.
• Karma eğitimi ortadan kaldırma girişimleri arttı. Bizzat Bakan Tekin “Kız okulları kurmak gerekiyorsa kurulur” diyerek karma eğitimi hedef aldı. Devletin resmi memuru niteliğindeki imamlar dahi karma eğitim karşıtı vaazlar verir hale geldi.
• Okul öncesi eğitime, ilkokullara, ortaokullara mescit eklenerek, okul mekanlarının din ve farklı inançlar karşısında tarafsızlığı ortadan kaldırıldı.
• Zorunlu din dersinin yanına zorunlu seçmeli din dersleri konuldu, okulların resmi tatil edildiği hafta öğretmenlere dini eğitim seminerleri düzenlenir hale geldi.
• Çocuk işçi sayısı arttı. Çalışma hayatında 2 milyona yakın çocuk işçi bulunmakta ve çocuk işçilerin yaklaşık yüzde 80’i kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Bu yıl en az 47 çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirdi.
• Mesleki eğitim adı altında yüzbinlerce öğrenci eğitimden koparılıp sermayeye ucuz işgücü oldu. Öğrenci sayısı 1 milyon 324 bin 840’a ulaşan MESEM’ler devlet eliyle çocuk işçiliğin yasal kılıfı, kamu kaynaklarının yandaş şirketlere peşkeş çekilmesinin aracı oldu.
• Bütçeden, Milli Eğitime ayrılan pay, bu yıl daha da düştü. Belirlenen trajikomik bütçe, hükümet için eğitimin önem sırasında ne kadar arkalara itildiğinin de en güncel ispatı oldu.
Ülkenin geleceği olan çocuklarımıza “Okursan bu güzel Cumhuriyet’te her şey olabilirsin” diyebilmesi için kurulan Milli Eğitim Bakanlığı, yoksul ailelerin çocuklarına pişkince “işçisin sen işçi kal” dedi ve patronlardan alkış topladı.
• Eğitimdeki barınma sorunu daha da derinleşti. KYK yurdu inşa edilmediği ve özel yurtlardaki fiyatlar otel konaklama fiyatlarıyla yarışır hale geldiği için üniversite öğrencilerinin barınma sorunu geçen yıllara göre ağırlaştı.
• Bilimsel ve özerk şekilde faaliyet göstermesi gereken üniversitelerde siyasi baskı arttı, antidemokratik yöntemlerle rektörler atandı; üniversitelerin uluslararası alanda saygınlığı ve başarı oranı daha da düşürüldü. Ülkenin geleceğinden ve saygınlığından çalındı.
• Öğretmen açığı kadar dahi öğretmen ataması yapılmadı.
• Okullara kadrolu yardımcı personel ısrarla atanmadı.
• Ücretli ve sözleşmeli öğretmen ayıbı sürdürüldü, Anayasal bir hak olan güvenceli çalışma hiçe sayıldı. Asgari ücretin altında bir ücretle öğretmen çalıştırılarak devlet eliyle suç işlendi.
• Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenler ayrıştırıldı, çalışma barışı bozuldu, öğretmenlerin ekonomik ve özlük hakları sınav ve kariyer odaklı hale getirildi.
Dünyada Başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ülkenin geleceği için tehlike çanları çalmakta, ülkenin geleceği olan öğrenciler eğitimsizliğe itilmekte ve geleceğin mimarı olan eğitim emekçileri itibar saldırısına uğramaktadır.
Bu hastalığın tek tedavisi ise Eğitim-iş’in her zaman savunduğu gibi bilimsel, laik, çağdaş, adil ve kamusal bir eğitim sistemini inşa etmektir.